14 Mart 2010 Pazar

ben sevince hayatta hiçbir şey değişmiyor ki

her insan varlığının hayat içinde kapladığı bir alan vardır. bunun madden karşılığı kütlesidir. bir de manen kapladığı bir alan vardır ki buna bir isim bulamadığım için insanın hayat içindeki yoğunluğu diyeceğim. maddi kapladığı alan fizik kurallarına göre ölçülebilir. görelilik kuralı ile enerji ve kütle arasındaki ilişki anlaşılmış bu kütlenin neye dönüşebileceği ve ne kadar dönüşebileceği bile hesaplanır olmuş.
hayat içinde manen kapladığı alanı hesaplayabilmek için ise temel birim olarak sevgiyi alacağım fakat bundan insan sevdiği kadar var, ne kadar çok sevebiliyorsa yoğunluğu o kadar fazladır sonucunu çıkarmayalım. sevgimizin hayatın akışında yarattığı değişiklik kadar yoğunuz hayatın içinde. yani sevgi bir etki ise buna karşı oluşan tepkidir yoğunluğumuz.
nazım usta sormuş ya "sen elmayı seviyorsun diye onun da seni sevmesi şart mı? " diye. tabii ki şart değil, fakat senin sevgin elmada hiç etki yaratmıyorsa veya doludizgin sevdiğin dünya senin farkında bile değilse manen yoksun arkadaş dünya'da. yoğunluğun sıfır. bunun aksini iddia etmek sahte bir romantizmden başka birşey değildir.
nasıl kütlesi sıfır olan bir madde olamaz ise, hayat içinde yoğunluğu olmayan insan da aslında yoktur, yani "hiçkimsedir". bir insanın kütlesinin olması onun yoğunluğu olduğu anlamına gelmez. yani "ben sevince hayatta hiçbirşey değişmiyor ki" insanları, sadece kütleleri olan hiçkimselerdir, ve bu cümle onların en hüzünlü cümleleridir.
yanlış anlaşılmasın hiçkimse olmak kötü birşey değildir, ama yalnız birşeydir. ayrıca bu yalnızlık ve hiçkimselik özünde yaratıcı dugulardır, eğer bu yaratıcılık harekete geçirilirse sevgisiyle veya nefretiyle yine birşeyler yaratmış yani değiştirmiş olacaktır insan. yani bir insanın elmaya olan sevgisi elmayı değiştirmemiş olabilir fakat elma için yaptığı beste diğer birçok sevme biçimini değiştirebilir. bunun insana katacağı yoğunluğu kabul etmek veya etmemek yine insana kalmıştır.

9 Mart 2010 Salı

kazanmak-kaybetmek

bazıları kaybetmek için vardır. Halihazırda onların görevi de budur;
kazanmanın değerini yaratmak.

1 Mart 2010 Pazartesi

Mutlu olabilme ihtimali

Ben de mutlu olabilirdim, dışarda yani benim dünyamın dışında hergün gördüğüm mutluluğu oynayanlar gibi değil, gerçekten mutlu olabilirdim. Çok ufak bir ihtimaldi, biliyorum (biliyordum, bileceğim). Ama yine de peşinden koşmaya değdi.
Hiç bir zaman mutlu olmayacağım (mutluluk oyunu da oynamayacağım) ama kimse de bana denemedin diyemeyecek.