6 Aralık 2010 Pazartesi

Murathan Mungan

"iyi bak kendine
gözlerinde ki usul şefkati
teslim etme kimseye
ve hiç bir şeye"

18 Kasım 2010 Perşembe

ümit yaşar oğuzcan

çevirdik derin bir karanlığa gözlerimizi
sen ey büyük yalnızlık
bir sen terketmedin bizi

26 Ekim 2010 Salı

Abidin Dino'nun Nazım'a cevabı

MUTLULUĞUN RESMİ


Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna'nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya...

23 Ekim 2010 Cumartesi

KUYTUDA

Kuytuda

Işığın benim için yanmıyor geceleri
Benim sesimle uyanmıyorsun uykularından

Doğan günle canlanan sevincin
benim için değil.
Yenilenen güzelliğin,
dinlenen elin.

Benim sevdam koduğun gibi,
kuytuda saklı durur
Suçlu,
sen suçladın.
Elden günden utanır ...

Kulağı ayak sesinde
senin ayak sesinde.

Arif Damar

1 Ekim 2010 Cuma

Servet GÜN- Yoksulluktan Sefalete Bir Göç Hikayesi

“… Ben en çok bazen çöpte bulduğum oyuncakları küçük
kardeşime götürdüğümde mutlu oluyorum.”
12 yaşındaki katı atık toplayıcısı.

30 Temmuz 2010 Cuma

beş satırla

Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.

Nazım Hikmet


8 Haziran 2010 Salı

masal

her masalın sonunda gökten üç elma düşermiş, herkes ilk ikisini yer, üçüncü nerede kimse bilmezmiş.
ve masallar mutlu biter diye düşünülürmüş.
halbuki masallar mutlu veya mutsuz bitmez, sadece biterlermiş.

16 Mayıs 2010 Pazar

riener maria rilke

birbirlerine yüzlerce yeni ad
vereceklerdir ve hepsini yeniden
alacaklardır birbirlerinden, yavaşça,
küpe çıkarır gibi.

27 Nisan 2010 Salı

bertrand russel

dünyanın en büyük problemi, akılsız ve fanatik kişilerin kendilerinden son derece emin olması, buna karşılık zeki insanların sürekli şüpheler içinde olmasıdır.

23 Nisan 2010 Cuma

steven weinberg

din olsun ya da olmasın, iyi insanlar iyi şeyler, kötü insanlar kötü şeyler yapacaktır ama iyi insanlara kötü şeyler yaptırmak için dine ihtiyacınız var.

22 Nisan 2010 Perşembe

Bertol Brecht

Bu adadan her ayrıldığımda geminin bir fırtınada batacağından korkarım. Ama hakikatte korktuğum şey, deniz değil, gerektiğinde beni sudan çekip çıkartacak olan kişilerdir.

Mutluluk var mı?

toplumlar soyut olan bir çok şeyi tarihsel koşullara bağlı olarak sürekli tanımlayarak somutlaştırırlar. mesela dinlerin ortaya çıkışı da böyledir. soyut ama varlığına ihtiyaç duyulan bir tanım bir çok farklı şekilde tarih boyunca karşımıza çıkmıştır. hatta bu tanımlar genelde iktidar tarafından erklerinin korunması amacıyla kullanılmıştır.
işte bunun gibi bir çok nedenden dolayı mutluluk kavram olarak dinleri çağrıştırıyor bana. yani aslında olmayan fakat olmasına ihtiyaç duyduğumuz soyut kavramları sanki kesin (somut) bir karşılığı varmışçasına tanımlayarak yine kendimizi kandırıyor olabiliriz.ayrıca somutlaştırılan bu tanımlar yine iktidar tarafından erkin korunması amacıyla kullanılabilmekte.
hatta acaba diyorum nazım hikmet'in, abidin dino'ya sorduğu rivayet edilen "sen mutluluğun resmini yapabilir misin? abidin" sorusu, bir meydan okuyuştan öte var olmayan birşeyin resmi de olmaz, yapılamaz demenin bir yolu muydu?

14 Mart 2010 Pazar

ben sevince hayatta hiçbir şey değişmiyor ki

her insan varlığının hayat içinde kapladığı bir alan vardır. bunun madden karşılığı kütlesidir. bir de manen kapladığı bir alan vardır ki buna bir isim bulamadığım için insanın hayat içindeki yoğunluğu diyeceğim. maddi kapladığı alan fizik kurallarına göre ölçülebilir. görelilik kuralı ile enerji ve kütle arasındaki ilişki anlaşılmış bu kütlenin neye dönüşebileceği ve ne kadar dönüşebileceği bile hesaplanır olmuş.
hayat içinde manen kapladığı alanı hesaplayabilmek için ise temel birim olarak sevgiyi alacağım fakat bundan insan sevdiği kadar var, ne kadar çok sevebiliyorsa yoğunluğu o kadar fazladır sonucunu çıkarmayalım. sevgimizin hayatın akışında yarattığı değişiklik kadar yoğunuz hayatın içinde. yani sevgi bir etki ise buna karşı oluşan tepkidir yoğunluğumuz.
nazım usta sormuş ya "sen elmayı seviyorsun diye onun da seni sevmesi şart mı? " diye. tabii ki şart değil, fakat senin sevgin elmada hiç etki yaratmıyorsa veya doludizgin sevdiğin dünya senin farkında bile değilse manen yoksun arkadaş dünya'da. yoğunluğun sıfır. bunun aksini iddia etmek sahte bir romantizmden başka birşey değildir.
nasıl kütlesi sıfır olan bir madde olamaz ise, hayat içinde yoğunluğu olmayan insan da aslında yoktur, yani "hiçkimsedir". bir insanın kütlesinin olması onun yoğunluğu olduğu anlamına gelmez. yani "ben sevince hayatta hiçbirşey değişmiyor ki" insanları, sadece kütleleri olan hiçkimselerdir, ve bu cümle onların en hüzünlü cümleleridir.
yanlış anlaşılmasın hiçkimse olmak kötü birşey değildir, ama yalnız birşeydir. ayrıca bu yalnızlık ve hiçkimselik özünde yaratıcı dugulardır, eğer bu yaratıcılık harekete geçirilirse sevgisiyle veya nefretiyle yine birşeyler yaratmış yani değiştirmiş olacaktır insan. yani bir insanın elmaya olan sevgisi elmayı değiştirmemiş olabilir fakat elma için yaptığı beste diğer birçok sevme biçimini değiştirebilir. bunun insana katacağı yoğunluğu kabul etmek veya etmemek yine insana kalmıştır.

9 Mart 2010 Salı

kazanmak-kaybetmek

bazıları kaybetmek için vardır. Halihazırda onların görevi de budur;
kazanmanın değerini yaratmak.

1 Mart 2010 Pazartesi

Mutlu olabilme ihtimali

Ben de mutlu olabilirdim, dışarda yani benim dünyamın dışında hergün gördüğüm mutluluğu oynayanlar gibi değil, gerçekten mutlu olabilirdim. Çok ufak bir ihtimaldi, biliyorum (biliyordum, bileceğim). Ama yine de peşinden koşmaya değdi.
Hiç bir zaman mutlu olmayacağım (mutluluk oyunu da oynamayacağım) ama kimse de bana denemedin diyemeyecek.

31 Ocak 2010 Pazar

içimizde bir yer

"hepimiz aşık olabiliriz. ama kaçımız, asla kaybetmeye dayanamayacağımız, hayran olduğumuz, beğendiğimiz, eksikliğinin hayatımızı aşk bittiğinde bile eksik bırakacağını hissettiğimiz, sadece onu sevmeyi ve onun tarafından sevilmeyi değil, onun hayatının bir parçası olup onu hayatımızın bir parçası yapmak istediğimiz, bütün hayatı onun varlığıyla tartabileceğimize inandığımız birine aşık olabiliriz, kaçımız bu muhteşem şansa ulaşabilir?"

Kaynak: ekşi sözlük.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Kedilerimi gördün mü?

Hemen yanımızdaki blokta bir kadın oturuyor, yaşlı, kocası çok önceden terk etmiş, kızı da pek arayıp sormuyor anladığım kadarıyla. Boğazıyla ilgili bir hastalık geçirmiş, boğazını delmişler ve o metal aletten takmışlar gırtlağına. Onun sayesinde konuşabiliyor ve nefes alabiliyor.
Bütün derdi de sokak kedileri. Sabah akşam onlarla konuşur, besler, evine alır. Bu sabah anneannemi aradı çok erken bir saatte. Boğazındaki rahatsızlıktan dolayı normalde sesi güç bela çıkan kadının sesini anneannemin kulağına dayadığı ahizeden duyabiliyordum. Sabah uyandığında buz gibi havayı, ve yağan karı görmüş ve sonra kedilerin hiçbirinin ortalıkta olmadığını fark etmiş. O panikle de anneannemi arayıp "kedilerimi gördün mü?" diye soruyordu metalik ve titreyen bir sesle.

22 Ocak 2010 Cuma

iki adet şarkı sözü

günlerdir beynimde dönen iki şarkı sözü. kendi kendime söylemeden duramıyorum.

- i want to be myself
but not all by myself

- the dreams which i'm dying are the best i've ever had.

5 Ocak 2010 Salı

Cehennem mi?

Ahahahha ya, dünyada yaşıyorsunuz bir de cehennemden mi korkuyorsunuz? Çok gülüyorum lan size.